MERSİN(AA) - Sümeroloji alanında dünyaca tanınan bilimsel çalışmalara imza atan 108 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ, akademisyenlik yerine müzede çalışmayı tercih etmesinin hayatında dönüm noktası olduğunu belirterek "O nokta ile bugüne geldim. Orada yaptığım çalışmalar beni bugüne getirdi." dedi.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesindeki eğitiminin ardından uzman olarak atandığı İstanbul Arkeoloji Müzesinde Sümeroloji alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Çığ, AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde eğitim almaya nasıl karar verdiniz?
Sümeroloji'yi seçtiğim için çok mutluyum. Bana yepyeni bir dünya verdi. Bu bakımdan son derece mutluyum. Üstelik de Atatürk'ün arzu ettiği bir şeyi meydana çıkardığım için de çok mutluyum. Eskişehir'de öğretmendim. Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi açılmıştı. Orası açılınca öğretmenler bir defaya mahsus fakülteye kabul edilmeleri konusunda rica etmişlerdi. Babam, "Fakülte açılmış gitmek ister misin?" demişti. Rahmetli babam çok meraklıydı. Biz o zaman muhaciriz, yeni gelmişiz, ev sahibi olmuşuz. Maaşım aileye gidiyor -bizim zamanımızda öyleydi çocuklar maaşı alır almaz aileye verirdi - ben de "Fakülteye gidersem babam ne olacak, yazık o da öğretmen." diye düşündüm. Çünkü onun da maaşı azdı. Bu nedenle bir türlü karar veremedim. Arkadaşım Hatice Kızılyay, "Öğretmenler her ihtimale karşı Ankara'ya gidip kaydoluyorlar belki gideriz diye." dedi. Ben de orada yatılı imkan bulursam gidebileceğimi söyledim. Karar verdikten sonra annemden yatak, yorgan hazırlamasını istedim. Sonra iki kız kalktık gittik. O zamanlarda iki kız düşünün. Doğru dürüst para yok, Hatice'nin bir dul annesi var, babası şehitti."
Bir asrı aşan ömrünüze baktığınızda dönüm noktanız hangi olaydı?
Zaman zaman geçmişi düşünüyorum. Önemli şeyler yaşadık. Ama en önemlisi Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Hititoloji-Sümeroloji bölümünü bitirdim. Alman hocamız üniversitede kalmamızı istedi. O zaman nişanlı olduğum için üniversitede kalmayı istemedim. "Ya nişanlım üniversitede kalamazsa." diye üniversitede kalıp kariyer yapmayı istemedim. Sonrasında beni İstanbul Arkeoloji Müzesine tayin ettiler. İşte hayatımın en muazzam zamanı o dönemde oldu. Benim için büyük bir dönüm noktası. O nokta ile bugüne geldim. Orada yaptığım çalışmalar beni bugüne getirdi. Çok muazzam zamanlardı. O zaman Alman hocalarım var. Orada bulduklarımız konusunda makale yazmaya başladık. Hemen dışarıdan yabancılar gelmeye başladı, onlarla da çalışmalar yaptık, kitaplar yazdık. Orada 8 kitap yazdık kimsenin haberi yoktu. Kitaplar yalnızca Sümerologlara, Sümer bilimi üzerine çalışanlara aitti.
Sümeroloji alanında çalışmalar yapmaya devam ediyor musunuz?
Artık çalışamıyorum ama çıkan kitapları takip ediyorum. Gelen kitaplar oluyor onlara bakıyorum. Sümeroloji üzerine şu an burada da dışarıda da çalışan pek yok. Sümeroloji bizdeki gibi, bizim memleketteki gibi bilen dünyada yok. Dış ülkelerde halka dönük kitaplar yok, yapmadılar. Neden? "Tarih Sümer'de Başlar" adlı kitap var. Bütün kültür, Sümer'den başladı. Avrupa, Batı, bütün kültürünün anasını Yunanlılarda buluyordu. Bugün bütün kültürün anasının Sümerliler olduğu ortaya çıktı. Bunu değiştirmeleri çok zor, çünkü uzun yıllardan beri hep bu yazılmış. Bunun için Sümerliler hakkında bilen bizim memleketteki kadar kimse yok.
Sümeroloji alanında tanınmak nasıl hissettiriyor?
Eskiden neysem şimdi öyleyim. Bunları öğrendim, bildim, yaptım diye kendimi özel hissetmiyorum. Yalnız, kitaplarımın okunduğunu, ilgi gösterildiğini görünce mutlu oluyorum. Yoksa, "Ben bunları yaptım." diyerek gururlanmak ayıp şeylerdir.
Sizin için başarının sırrı nedir? Öğrencilere tavsiyelerde bulunmak isteseydiniz bunlar neler olurdu?
Başarının sırrı düşünmeden çalışmak. "Şimdi ne olacak, bunu ne yapacağım?" diye düşünmeden çalışmak. Çalışmak, okumak, gayret etmek. Ben çok çalıştım, hakikaten çok çalıştım. Arkadaşım Hatice Kızılyay erken öldü. Onunla kitaplar yazacaktık, olmadı. O erken öldü sahayı bana bıraktı. Düşünmeden çalışsınlar, bol bol okusunlar. Kendilerine bir hedef koydularsa o hedefi devam ettirsinler. Oradan oraya geçmesinler. Bol bol çalışmak başka bir şey değil, hayat çalışmaktır. Eğer çalışırsanız güzel gidiyor. Sümerliler 5 bin yıl önce "Boş vakit geçirdiniz, neye yarar?" demiş. Boş vakit geçirdin neye yaradı? Madem ki biliyorsun neden öğretmiyorsun? Bildiğini öğreteceksin o da bir şeydir. Bazı insanlar okur ama hepsi kendinde kalır. Hiçbir kıymeti yok. Bence mezara götürecek o bilgileri. O bilgiden bir şey yapmak lazım. Kitap, makale yazacaksın, anlatacaksın, bildiğini muhakkak etrafa saçacaksın. Bu çok önemli.
Eğitim hayatınızın geçtiği dönemle günümüzü kıyasladığınızda kadınların geldiği konumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün bilimde, teknolojide, sanatta, bütün alanlarda son derece başarılı, ödüller alan kadınlarımız var. Dünya çapında ödüller alan kadınlarımız var. Ben bazen bunları okuduğum gazete kupürlerini kesiyordum. Avrupa’nın Rönesans'ta 400 yılda yaptığı ilerlemeyi biz 80 yılda yaptık. Avrupa’nın kadınları ancak 400 yıl sonra bizim kadınlarımız gibi oldu. Biz 80 yılda yaptık, çok çok önemli. Bunun hiç unutulmaması lazım. Kadınlarımız inşallah bunu devam ettirecekler.
Sizin için birçok kişi "Sümer Kraliçesi" olarak söz ediyor. Böyle anılmaktan dolayı mutlu musunuz?
Birileri taktı ona, ben kraliçe falan değilim. Benim yükseklerde gözüm yok, hiç olmadı da.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sizin için en önemli yönü nedir?
Atatürk, "Benim güzel halkıma Türk olduklarını öğretmem ve Türklüğün ne derece yüksek olduğunu göstermem lazım." diyordu. Bunun için ne yapılacak? Atatürk, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesini açıyor. Bu fakülte Türk dili, tarihi, kültürü nereye kadar gidiyor diye araştıracak, öğrenecek uzmanlar yetiştirmek içindi. Fakültenin bütün gayesi buydu. Sonradan siyasal bilgiler falan diyen oldu ama öyle değil. Bunu kafalara sokmak istiyorum, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi yalnız Türk dili, tarihi, kültürünü öğretmek için bir kadro, insan yetiştirmek içindi. Bu çocuklar Türklerin kim olduğunu nereden öğreneceklerdi? Türklerin münasebeti olan bütün milletleri kaynaklarından öğreneceklerdi. En çok Çinlilerle beraber olmuşlar, bir hükümet kurmuşlar. Hindistan’da beraber olmuşlar bir hükümet kurmuşlar. Türklerin, Ruslarla, Araplarla, Yunanlılarla, Macarlarla bütün bu milletlerle münasebeti olmuş. Bütün bu kaynaklar fakülteye konuldu. Böylece Atatürk kültüre çok önemli katkı sunmuş oldu.
İstanbul'daki evinizi bırakıp Mersin'de yaşamaya karar verdiniz. Kararınızdan memnun musunuz?
Mersin çok hoşuma gitti, havası, konumu güzel. Bir apartmanda yaşayacak olsak gelmezdim. Yazlığa tatil için gelmiştik. Birkaç ay sonra kızıma "Ben buradan gitmeyeceğim." dedim. O da "Anne ben de gitmeyeceğim." dedi. Böylelikle yıllardır burada yaşıyoruz. Kararımdan çok memnunum. Gelenim gidenim oluyor, üniversite öğrencileri geliyor. İnternetten konuşmalar yapıyoruz, boş durmuyoruz.
Kitaplarla büyüyen, birçok yazılı esere imza atan biri olarak teknolojiye nasıl uyum sağladınız?
Ben başından itibaren teknolojiye alışkın bir insanım. Ben 20 yaşında öğretmenlik yaparken çocuklara kerrat cetveli öğretmek için elektrikli bir tablo yaptım. Doğru bastıkları zaman lamba yanıyordu. 20 yaşımdayken yapmıştım bunu. Çocuklara telgrafı anlatmak için de sınıfta telgraf aleti yaptım. Bunu öğretmenlerde hiç görmedim. Seneler evvel bunları yaptım. Ben teknolojiye aşinayım. Kerrat cetvelini anlattığım bir arkadaşım "Sen bilgisayarın alasını yapmışsın." demişti, doğru. Bunlar 1933-1934 yıllarındaydı. Bilgisayar çıkar çıkmaz bilgisayarlı daktilo aldım, bilgisayar da aldık. Sonrasında bütün kitaplarımı bilgisayarla yazdım.